19 Şubat 2013 Salı
Hadîsin lügat ve ıstılah manâsı
Gerek lügat ve gerekse ıstılah yönünden hadîs kelimesinin arzettiği manâlar arasında bir hayli farklılıklar mevcuttur. Lügat yönünden kadim (eski) in zıddı cedtd (yeni) manâsına gelen hadîs, aynı zamanda haber manâsına da gelir ve bu kelimeden müştak bazı fiiller, haber vermek, tebliğ ve nakletmek gibi manâlarda kullanılır. "Bu söze inanmayanların ardından üzülerek neredeyse kendini mahvedeceksin" [2] mealindeki Kur'ân âyetinde gördüğümüz "hadîs" kelimesi, söz veya haber manâsında kullanılmış ve bununla Kur'ânı Kerîm kaydedilmiştir [3]. Bir başka âyette ise, bu kelimenin müştakki olan bir fiil, "haber ver", "tebliğ et" manâsında kullanılmıştır: "Rabbraın nimetlerini de tahdîs et (haber ver)' [4].
Daha sonralan, kelimenin istimalinde bası inkişaflar görülmüş, umumî manâsında her hangi bir değişiklik olmamakla beraber, dinî çevrelerde ban haber nevilerine ıtlak olunan hususî bir manâ kazanmıştır. İbn Mes'üd'tan nakledilen bir haberde bu manâ açıkça görülür: "Muhakkak kî sözün en güzeli Allah'ın Kitabıdır [5].
Istılah yönünden hadîs, umumiyet itibariyle Hazreti Peygamberin »özlerine ıtlak olunmakla beraber, İslâm uleması arasında yine aynı manâda kullanılan kelimenin medlulünü tarif bahis konusu olduğu zaman, bası farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Buna göre, ban usûl ulemasının tarifinde hadis»
Hazreti Peygamberin söz, fiil ve takrirlerine ıtlak olunmuştur; bu bakımdan kelime, aynı manâda kullanılan suntın [6] müradifidir [7]. Bazı hadîs uleması ise, hadis lafzım, yalnız Hazreti Peygamberin sözlerine değil, sahabe ve tâbi-ûııdaıı nakledilen mevfcüf ve makfü* haberlere [8] de ıtlak etmişlerdir; buna göre kelimenin ifade ettiği manâ, haber kelimesiyle kasdolunau manânın müradifidir [9]. Bu manâ içerisinde Hazreti Peygamberin, peygamberlikten önceki sözleri de mündemiçtir. Bazıları da, hadisi yalnız Hazreti Peygamberin sözlerine tahsis etmişler, başkalarından gelen sözlere de haber demişlerdir [10]. Bu takdirde hadisle haber arasında belirli bir farkın mevcudiyeti kolayca anla-Şihr. Nitekim Hazreti Peygamberin hadîslcriyle meşgul olanlara muhaddis denildiği halde, başkalarından gelen tarih, kısas ve benzeri nakillerle uğraşanlara da ahbâri denilmiştir [11].
Diğer bazıları ise, haberle hadîs arasında umûm husus mutlak bulunduğunu söyliyerek, her bir hadîsin haber olduğunu, fakat her çeşit habere hadîs demlemeyeceğini beyan etmişlerdir. Bu görüşe göre, haber daha umumî bir manâ taşımakta ve Hazreti Peygamberin sözleriyle birlikte sahabe ve tâbi'ûndan yahutta başkalarından nakledilen sözler de bu manânın şümulüne girmektedir [12].
Hadîsin tarifiyle ilgili bu görüşler ne kadar değişik bir mahiyet arzederse etsinler, şurası muhakkaktır ki, hadis denildiği zaman, daima hazreti Peygamberden nakledilen bir söz, yahut bir fiil, yahutta bir takrir akis gelmiştir. Bu bakımdan hadisin, söz, fiil ve takrirden ibaret olan sünnetin müradifi olması keyfiyeti, bu konuda kuvvet kazanan başlıca manâ olarak tezahür etmiştir. Şurasını da hatırdan uzak tutmamak gerekir ki, hadîsin, sünnetin müradifi olarak kazanmış olduğu bu manânın tarihi, Hazreti Peygamberin hayatta bulunduğu devreye kadar iner. Meselâ meşhur saİıabî Ebü Hurayra taraûn-dan sorulan bir soruya Hazreti Peygamberin vermiş olduğu cevapta geçen hadis kelimesi, bunun en açık delilini teşkil eder. Ebü Hurayra bu sualinde şöyle demiştir: "Kıyamet günü senin şefaatine nail olacak en mee'ûd kimse kimdir, yâ Rasûla'llah?". Hazreti Peygamber, Ebü Hurayra *nın bu suâline şu cevabı vermiştir: "Senin hadîse karşı olan iştiyakım bildiğim için, bu hadîs hakkında hiç kimsenin bana senden evvel sual sornııyacağım tahmin ediyordum. Kıyamet günü benim şefaatime ıtâil olacak en mes'ûd kimse Lâ İlahe İllallah diyen kimsedir" [13].
Hadîs tarihiııde, hadîse karşı büyük tutkusuyle şöhret kazanan Ebü Hurayra'ııın bu tutkusu bizzat Hazreti Peygamber taraündan teyid edilirken, hadis lafzının her hangi bir izahtan uzak olarak zikredilmesi, onun, Hasreti Peygambere hâs manâyı daha islâm'ın ilk günlerinde kazanmış olduğunun en açık delilidir.
Keza bazı sahabenin Hazreti Peygambere başvurarak hadîs yazmak için izin istemeleri [14], yahut işittikleri hadîsleri hıfzedemediklerini söyliyerek hafızalarından şikâyet eden bazı sahabeye, Hazreti Peygamberin hadîs yazmaları tavsiyesinde bulunması [15] ile ilgili haberlerde, hadîs lafzının delâlet ettiği manâ, biraz önce işaret ettiğimiz manânın aynıdır; yani hadîs» Hazreti Peygamberden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen sünnetin hiç bir tereddüde mahal bırakmayacak kadar kusursuz, tam bir karşılığıdır. Bu bakımdan bizim, hadisin İslâm Dinindeki yeri, sahabe arasındaki rivayeti, yahut tedvini gibi başlıklar altında hadîsi ve hadisle ilgili meseleleri incelerken, kelimeyi, rivayet edilmiş sünnet [16] manâsında kullandığımızı belirtmemizde, konunun daha iyi anlaşılması yönünden büyük bir fayda bulunduğuna şüphe yoktur. [17]
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder