بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ
NAMAZIN ÖNEMİ VE HİKMETLERİ
الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
“Ki
o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin
olarak iman ederler.”[1]
Namaz İslam’ın beş şartın biri olup Yüce Allah’ın emridir: “Namazı
dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin”[2]
Namazın Farz Olmasının Şartları
Bir insana namazın farz olmasının
şartları şunlardır;
1. Müslüman olmak; Namaz müslüman olmayana farz değildir. Çünkü o, ilk önce iman etmekle
mükelleftir. Bu yüzden müslüman olmayanın namazı da söz konusu değildir.
2. Akıllı olmak; Akıl hastasına namaz farz değildir. Ancak cinnet geçirir de vaktin geri
kalan kısmında iyileşirse, o takdirde bu namazı kılmakla sorumludur.
3. Ergenlik çağına girmek; Ergenlik çağına girmeyen çocuğa namaz farz değildir. Ancak
anne ve babanın yedi yaşına giren çocuklara namaz kılmayı emretmeleri ve onları
namaza alıştırmaları gerekir. Bu hususta Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurur; “Çocuklarınıza yedi yaşına
girdiklerinde namaz kılmalarını emredin.”[3]
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri şöyle
buyurmuştur: “Namaz âkil bâliğ olan herkesin üzerine farzdır. Herkesin her
şartta yapması gereken bir ibadettir. Yapılmazsa çok büyük cezası vardır. Bazı
âlimlere göre beş yüz, bazı âlimlere göre yetmiş bin yıl cezası vardır. Kişi
hasta veya hareket edemeyecek kanumda dahi olsa ima ile namazını kılmak
zorundadır.”[4]
Namaz akıl baliğ olan her Müslüman erkek ve kadın üzerine farz
olan, Müslümanın imandan sonra en çok muhafaza etmesi ve dosdoğru yerine
getirmesi gereken bir ibadettir. Kabirde imandan sonra ilk olarak namaz
sorulacaktır. Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki kulun
kıyamet günü hesaba çekileceği ilk şey namazıdır. Namazı düzgün olursa
muhakkak felah bulmuş ve kurtulmuştur. Namazı bozuk olursa kesinlikle hüsrana
uğramış ve kaybetmiştir.”[5]
Namazın akıllı,
buluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş her müslümana farz olduğu
konusunda görüş birliği vardır. Namaz ve oruç gibi bedeni ibadetlerde vekalet
ve niyabet geçerli değildir. Namazın farz olduğunu inkar eden dinden çıkar.
Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma’ delilleriyle sabittir. Tembellik veya
umursamazlık sebebiyle namazı terk eden asi ve fasık olur. Namazı kılmamak
dünya ve ahirette azaba sebep olur.[6]
Namazı hayatımızın
merkezine koymalı, dünya yaşantımızı ona göre ayarlamalıyız. Namazı her şeyde
öncelemeli ve ne olursa olsun aksatmamalıyız. Nitekim Efendimiz (s.a.v) namazı
dinin direği olarak tarif etmiştir.
“Muhakkak ki,
kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır”[7]
hadisi namaz kılmayan kişinin imanının tehlikede olduğunu gösterir.
Bugün Müslümanlar
namaza gereken hassasiyeti göstermemektedirler. Bazıları ya hiç kılmıyor veya
aksatarak kılıyor. Bazıları ise kılıyor ama rükünlerini tam olarak yerine
getirmiyor.
Namazı kazaya
bırakmak büyük günahtır. Kazasını kılmak borcunu kapatmak anlamına gelse de
vaktinde kılmamanın günahını kaldırmaz. Bunun için de tevbe etmelidir. Aynı
yanlışa tekrar düşmemelidir.
Cennet ehli
cehennem ehline sorar “Sizi sakar’a (cehennemin o dehşetli vadisine) sokan
nedir? Onlar şöyle der “biz namaz kılanlardan değildik Yoksulu da duyurmazdık
batıla dalanlarla bizde dalardık”[8]
Namazda Huşuun
Önemi
Namazın sıhhati
için namaz öncesi birtakım hususlara dikkat etmek gerektiği gibi namaz kılarken
de belli hususlara dikkat etmek gerekmektedir. Namaz içinde dikkat edilmesi
gereken en önemli husus namazın huşû ile kılınmasıdır. Çünkü namaz, belli söz
ve hareketlerden ibaret ruhsuz bir ibadet değildir. Kalbin ameli olan huşû
namazın ruhu kabul edilmiştir.
Huşû, Allah'ın
[celle celâluh] azameti karşısında kulun sükûnet ve tevazu içinde bulunma
halidir. Namazın fert ve topluma fayda sağlaması huşû ile kılınmasına bağlıdır.
Âyet-i kerimede, "Namazlarında huşû içinde olan müminler gerçekten
kurtuluşa ermişlerdir"[9]
buyrulmuş olması namazdaki huşûun önemini göstermekledir.
Peygamber Efendimiz
de [sallallahu aleyhi ve sellem] namazdaki huşûun önemine işaretle, "Bir
kul namaz kılmak için ayağa kalktığı zaman, nefsi, yüzü ve kalbi ile Aziz ve
Celil olan Allah'a yönelirse, Allah da ona rahmetiyle yönelir ve dine muhalif
bir iş yapmadıkça ondan rahmetini geri çevirmez"[10]
buyurmuştur.
Yine Hz. Peygamber
(s.a.v), şöyle buyurmuştur: "Kim, içinden dünya ile ilgili (namazın
huşusunu bozacak) bir şey geçirmeden iki rekat namaz kılarsa, geçmiş günahları
affedilir.”[11]
Namazı huşû ile
kılabilmek için mürşid terbiyesi yanında namazın farzlarını, vaciplerini,
sünnetlerini ve edeplerini de hakkıyla yerine getirmek gerekir.
İmâm-ı Rabbânî
[kaddesallahu sırrahu] bu hususa şöyle dikkat çeker: 'Bu fakire göre namazın
tam ve mükemmel olması için, fıkıh kitaplarında ayrıntılı olarak açıklanan
namazın farzlarını, vâciplerini, sünnetlerini ve müstehaplarını yerine getirmek
gerekir. Bu dört hususun dışında namazın tam olmasını etkileyecek beşinci bir
şey yoktur. Namazdaki huşû da bu dört konunun içindedir. Kalbin haşyeti de
bunlara bağlıdır. Bazıları bu dört konuyu yalnızca bilmekle yetinmişler,
bunları uygulamada gevşek ve ihmalkâr davranmışlardır. Kuşkusuz namazın
üstünlük ve faziletinden böylelerinin paylarına düşecek olan şey çok az
olacaktır. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] hadis-i şerifte, 'Namaz
ancak kalp huzuru ile olur'[12]
buyurmuştur. Burada bildirilen huzurdan maksat, yukarıdaki dört hususla
birlikte olan kalp huzurudur. Bu dört esastan birinin yerine getirilmesinde
herhangi bir gevşeklik olmaması için böyle anlaşılması gerekir. Bu fakir, bunun
ötesinde bir şeyle namazdaki huzurun sağlanabileceğini düşünemiyor."[13],
[14]
Kıssa: Çuvalın
Peşinde
Revnaku'l-Mecâlis'te
şöyle anlatılır: Adamın birinin çuvalı kaybolur. Çuvalı kime verdiğini bir
türlü hatırlayamaz. Bu sırada namaz kılmaya durur ve namazda çuvalı kimin
aldığını hatırlar. Selâm verip namazdan çıkınca kölesini çağırır ve,
"Falan kimseye
git, çuvalı geri iste!" der. Kölesi ona,
"Çuvalı ne
zaman hatırladınız?" diye sorar. Adam,
"Namaz
kılarken" der. Köle,
"Efendim,
demek ki siz yaratana ibadet peşinde değil, çuvalın peşinde imişsiniz"
deyince, bu güzel sözü ve sağlam itikadı sebebiyle köleyi âzat eder.[15],[16]
Ayette buyrulmuştur
ki; "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık
istemiyoruz; seni biz rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ ile elde edilir.”[17]
Kıssa: Namazın da çaresi yok mu?
Bir adam meşhur bir hocaya gelerek
sorar: “Hocam her şeye çare buluyorsunuz, fetva veriyorsunuz.
Kolaylaştırıyorsunuz. Namazın da çaresi yok mu? Günde beş defa, işimizin
arasında zorlanıyoruz.” Hoca, “Yarın gel, biraz araştırayım” der. Ertesi gün
adam gelir. Hoca fetva bulmuştur. “Sen bir tane istiyordun, ben sana birçok yol
buldum” diyerek adama müjde verir. Adam sevincinden, “Gerçekten büyük
hocaymışsın, birçok hocaya gittim, namaz kılmamak için kimse fetva verememişti”
der. Sonra, “Nedir hocam, söyler misin?” diye sorar. Hoca ilk fetvayı verir:
“Ölü olacaksın, ölü olana namaz
yoktur.” Adam cevaba şaşırarak biraz da kızarak, “Bu bana uymadı hocam, akla da
uymadı, sen diğer fetvayı söyle” der. Beş vakti üç vakte indirse dahi kâr
bilecektir. Hoca ikinci fetvayı söyler:
“Deli olacaksın.” Adam, “Deliyken
zaten namaz kılamam hocam, bu da olmadı, sen başka söyle” der. Hoca devam eder:
“Çocuk olacaksın.” “Çocukluk bizden geçti hocam. Çoluk çocuk sahibi olduk.”
Hoca devam eder: “Hayız olacaksın.”
Adam, “Hiç erkek hayız olur mu?”
diye karşılık verir. Adam üzüntüyle sorar: “Hocam yoksa bitti mi fetvalar?”
Hoca, “Üzülme, bir tane daha var” deyince adamın yeniden gözleri ışıldar.
“Nedir o, Allah aşkına söyle” deyince hoca,
“Nifas olacaksın yani çocuk
doğuracaksın. Çocuk doğurana da bir süre namaz yoktur” der. Adam hem şaşırır
hem de kızar. “Hocam, ben erkeğim, çocuk mu doğururum?” der. Hoca taşı gediğine
koyar. “Ölü değilsen, deli değilsen, çocuk değilsen, hayız ve nifas değilsen
namaz kılman gerekir. Yolcuya, hatta hastaya dahi belli kolaylıklarla namaz
vardır. Ancak bu kimselerden bile namaz düşmez” diyerek nükteli bir şekilde
namaz meselesinin ehemmiyetini anlatmıştır.[18]
Namaz kılanların dikkat etmesi
gerekenler
Evliyanın büyüklerinden Abdülkadir-i
Geylânî (k.s) namaz kılan kişinin yapması gerekenleri şöyle anlatmaktadır:
1.Namaz için niyetini düzgünce yapmalı, niyete çok
ihtimam göstermelidir.
2.Kâbe’nin tam iki yüzünün önünde durduğunu
canlandırmalıdır.
3.Allah Teâlâ’nın huzuruna durduğuna yakînen
inanmalıdır.
4.Yüce Allah’ın gözetiminde olduğundan hiçbir şüphe
duymamalıdır.
5.İlk tekbirle (iftitah tekbiri) artık Allah Teâlâ
ile arasında perde kalmadığına inanmalı ve hiçbir gevşeklik göstermemesi
gereken bir vazifede olduğu bilincini taşımalıdır.
6.Rükû ve secdedeki tesbihleri en az üç defa
yapmalıdır. Nitekim Hasan-ı Basrî (rh.a), “Tesbihin kemali yedi, ortası beş,
en azı üçtür” demiştir.
7.“Sübhâneke” (manası: seni bütün eksik sıfatlardan
tenzih ederim) okurken kime hitap ettiğini iyi düşünmeli ve Allah Teâlâ’nın ona
yönelip tecelli ettiğini bilmelidir.
8.Fâtiha okurken “iyyâke na‘büdü ve iyyâke nesteîn”
(ancak sana kulluk eder ancak senden yardım dileriz) kısmının manasını bilmeli
ve muhatabının büyüklüğünün farkında olmaya çalışmalıdır.
9.Kıraat hatalarını düzeltmelidir.
10.Kıldığı namazı son namazı gibi kılmalıdır.
11.Namazının Allah Teâlâ’ya arzedildiğinden şüphe
duymamalıdır.
12.(Cemaat halinde kılarken) imamından evvel rükû ve
secdeye gitmekten sakınmalıdır.
Namazın Bütünündeki Hikmetler
İbadetlerin başında gelen namazın
insana sayısız faydaları ve hikmetleri vardır. Bunlardan en önemlisi, dünya ve
ahiret saadetini kazanmaya vesile olmasıdır. Çünkü şuurla kılınan bir namaz,
insanı her türlü fuhşiyat ve kötülükten alıkoyarak fert ve toplumun huzurunu
sağladığı için dünyada; Allah'ın [celle celâluh] rızasını kazanmaya sebep
olduğu için de ahirette ebedî saadete vesiledir.
Âyet-i kerime, hadis-i şerif ve
evliyaullahın sözlerinden öğrendiğimiz kadarıyla namazın diğer başlıca hikmet
ve faydaları şunlardır:
Namaz, Dinin Direğidir
Allah'ın sevgi ve rızasını celbeden
namaz İslâm'ın direği ve temelidir. Nitekim Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi ve
sellem], "Namaz, dinin direğidir” buyurmuştur.
Dinin, Allah'a [celle celâluh]
imandan sonra biri islâm'ın şartlarını yerine getirmek, diğeri Allah'ın [celle
celâluh] yasak kıldığı işleri yapmayı terketmek şeklinde iki direk üzere inşa
edilmiş olduğunu düşünecek olursak, namaz bu iki direğin koruyucusu
hükmündedir.
Bunun sebebi namazın İslâm'ın diğer
şartlarına göre ayrı bir öneme sahip olmasındadır. Çünkü beş vakit namaz
zengin, fakir, hasta, yaşlı demeden müslümanım diyen herkesin, günün belirli
vakitlerinde yerine getirmesi gereken bir farzdır. İslâm'ın diğer şartlarından
olan oruç, zekât ve hac ise belli zaman ve şartlara bağlanmıştır. Bu nedenle
diğer bütün amellerin başında gelmektedir. Dolayısıyla namazını kılan bir kimse
Allah'ın [celle celâluh] farz kıldığı diğer emirleri de yapmaktan geri
kalmayacaktır. Yine namaz, günün her anında insana, Allah'ı [celle celâluh]
hatırlatan bir ibadet olduğu için kula Cenâb-ı Hakk'ın her an kendisini gördüğü
şuurunu kazandırır. Böylece kul, Allah'ın [celle celâluh] yapılmasını haram
kıldığı işlerden uzak durmaya, emrettiklerini de yerine getirmeye çalışarak
dininin direklerini muhafazaya çalışır.
Namaz, İmanın Şahididir
İman, Allah'ın [celle celâluh]
varlığını ve birliğini, Hz. Muhammed Mustafa'nın [sallallahu aleyhi ve selem]
O'nun kulu ve peygamberi olduğunu kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmektir.
Böyle imanın alameti, dini, emir ve yasaklarına riayet ederek yaşamaktır.
Dolayısıyla yapılan bütün salih ameller kalpteki imanın birer göstergesi ve
ezelde Allah'a verilen sözün şahitleridir.
İbadet, kulun Allah'ı [celle
celâluh], Allah'ın da kulu anmasıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i
kerimede,"Beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım”[21]
buyurmuştur.
Allah'ı [celle celâluh] anma
vesilesi olan namaz, kulun "kâlû belâda" Allah'a verdiği sözde
durduğunun en güzel kanıtıdır. Kâlû bela; Allah'ın [celle celâluh] ezelde bütün
insanların ruhlarına, nefislerine karşı onları şahit tutarak, "Ben sizin Rabb'iniz
değil miyim?" diye sorması üzerine, ruhların, "Evet, sen bizim
Rabbimiz'sin, şahit olduk"[22]
demelerine verilen isimdir.
Namaz, Amellerin En Faziletlisidir
İmandan sonra en faziletli amel
vaktinde kılınan namazdır. Nitekim Peygamber Efendimiz'e [sallallahu aleyhi ve
sellem], "Amellerin hangisi daha faziletlidir?" diye sorulduğunda, “Vaktinde
kılınan namazdır"[23]
buyurmuşlardır.
Namaz, Allah'a Yaklaşmadır
Namaz, kulun Allah'a [celle celâluh]
yaklaşmak için yaptığı bir yolculuktur. Nitekim Resûl-i Ekrem [sallallahu
aleyhi ve şellem] hadis-i şerifte,"Namaza durduğun zaman dünyaya veda
eden bir kimse gibi ol"[24]
buyurmuştur. Şu halde dünya hevâsına ve Allah'tan gayri her şeye veda ederek
namaz kılan, kalbi ile Rabb'ine doğru yolculuğa çıkmış demektir.
Namaz, Bir Duadır
Namaz kelimesinin Arapça'sı olan
"salât” aynı zamanda, Allah'tan rahmet, meleklerden istiğfar, insanlardan
dua manasına da gelir. Bu demektir ki namaz kılan kimse için Allah'ın
[cellecelâluh], meleklerin ve müminlerin salâtı bulunmaktadır. Allah'ın
[cellecelâluh], namaz kılan müminlere salâtı, kılınan namaz ile onların hata,
kusur ve günahlarını affetmesiyledir. Meleklerin salâtı, namaz kılanların
bağışlanmasını dilemeleriyledir. Müminlerin salâtı ise namaz vesilesiyle
birbirlerine duada bulunmaları ve bağışlanma dilemeleriyledir.
Namaz, Yardım Dilemektir
Mümin namaz kılarak Cenâb-ı Hak'tan
yardım istemelidir. Bu hususta Allah Teâlâ âyet-i kerimede, "Sabrederek
ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah'tan korkanlardan
başkasına ağır gelir"[25]
buyurmaktadır.
Namaz, Beden ve Ruh Sağlığını Korur
İnsan beden ve ruhtan ibaret bir
varlıktır. Dolayısıyla ruh ve beden birbirini etkilemektedir. Ruhun güzelliği
ve temizliği bedene, bedenin sağlık ve sıhhati de ruha yansımaktadır. Bu
nedenle Allah [celle celâluh] ve Resûlü'nün yapılmasını emrettiği her ibadetin,
beden ve ruha etkisi vardır. İbadetler bir yönüyle ruh sağlığını koruduğu gibi,
bir yönüyle de beden sağlığını korumaktadır.
Beden ve ruh sağlığını koruyan
ibadetlerin başında huşû ve huzur ile kılınan beş vakit namaz gelir. Şöyle ki: İnsan,
dünyada huzurlu ve mutlu bir hayatı olsun ister. Bunun için gecesini gündüzüne
katarak çalışır. Her türlü maddi imkâna ulaşır. Tam mutluluğu yakaladığını
zannederken ansızın malına veya canına gelen bir zarar bütün huzurunu kaçırır.
Mutluluğun yerini endişe ve korku alır. Dünya bütün genişliğiyle kendisine dar
gelir. Bunun sebebi insanın kalp huzuruna sahip olmayışıdır.
Namaz, Ahlâkı Güzelleştirir
Şuurla kılınan namazın, ahlâkın
güzelleşmesinde büyük etkisi vardır. Çünkü huşû ve huzur içerisinde günde beş
defa Allah'ın huzuruna duran bir mümin başkalarına zarar vermekten hayâ eder.
Her türlü fuhşiyat ve kötülükten uzak durur. Bunun hikmeti müminin namaz
sayesinde ihsan mertebesini elde etmesidir.
İhsan nedir? İhsan, Allah'ı
görüyormuş gibi O'na kulluk etmektir. Çünkü her ne kadar biz O'nu görmesek de O
bizi görmektedir.
Bu mertebeye ulaşmış bir mümin her
an Allah ile beraberdir. Böyle bir kimseden, değil bir insana, karıncaya bile
zarar gelmez. Elinden ve dilinden bir zarar gelmeyeceği hususunda insanlar
güvende olur. İşte şuurla kılınan namazın neticesinde elde edilen güzel ahlâk
bu olsa gerektir.[26]
Namaz Arınmaktır
Namaz kalbimize gıda, ruhumuza
şifadır. Namazla günahlarımızdan temizlenir, Rabbimiz'e yaklaşırız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
ashabına şöyle buyurdu:
- Sizden herhangi birinizin kapısı
önünde bir nehir bulunsa ve o kimse bu nehirde günde beş defa yıkansa
kendisinde kirden bir şey kalır mı?"
Dinleyenler
- Hiç kir kalmaz yâ Resûlallah! diye
cevap verdiler.
Peygamberimiz,
- İşte beş vakit namaz da buna
benzer, Allah namazla günahları siler"[27]
buyurdu.
وَآخِرُ
دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
[1] Neml, 27/3
[2] Bakara, 2/43
[3] Temel İlmihal Bilgileri, Şemseddin Bektaşoğlu,
Semerkand Yayınları.
[4] Namazım Huzurum, Selim Uğur,
Semerkand Yayınları, sf.23.
[5] Nesâî, Salât, 9
[6] Temel İlmihal Bilgileri, Şemseddin Bektaşoğlu,
Semerkand Yayınları.
[7] Müslim
[8] Müddessir, 42-43
[9] Mü'minûn 23/1-2
[10] Taberânî. Mu'cemû'l-Kebir, 17/915;
Taberânî, Mu'cemû'l-Evsat, nr. 7943
[11] Buhadi, Vüdu, 23; Ebu Davud, Salat,
157.
[12] Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 1/145
[13] İmâm- Rabbani, Mektubat-ı Rabbani,
İstanbul: Semerkand Yayınları, 2009, 2/381.
[14] Abdullah Aydemir, Namazın
Hikmetleri, Semerkand Yayınları, 48-51
[15] Gazâlî, Mükâşefetü'l-Kulûb, s. 36.
Gazâlî, Mükâşefetü'l-Kulûb, s. 36.
[16] Kalbin Hastalıkları,
SiraceddinÖnlüer, Semerkand Yayınları, c.1, sf.50.
[17] Tâhâ 20/132.
[18] Namazım Huzurum, Selim Uğur, Semerkand Yayınları, sf.24.
[19] Abdülkadir-i Geylânî, el-Gunye li-Tâlibî
Tarîki'l-Hak, 2/201 -205.
[20] Namazım Huzurum, Selim Uğur,
Semerkand Yayınları, sf.16.
[21] Bakara 2/152
[22] A’raf 7/172
[23] Buhâri Mevâkîtü's-Salât, 5; Müslim,
İmân, 85; Tirmizi, Salât, 13; Nesât, Mevâkitü's-Salât 1
[24] İbn Mâce. Zühd, 15.
[25] Bakara 2/45
[26] Abdullah Aydemir, Namazın
Hikmetleri, Semerkand Yayınları, 72-75
[27] Buhârî, Mevâkît, 6; Nesâi, Salât, 7.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder