أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم
اَلْحَمْدُ لله رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَىاٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ
سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَادُ الْكَرِيمُ
سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِىيَفْقَهُوا قَوْلِى
ANNE BABA HAKKI
Allah Teâlâ’nın insanlardan korumasını istediğikutsallarımızdan biri de neslin devamıdır. Neslin devamını Allah celle celaluhu, canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için en büyük zorluklarla karşılaşan canlı insanoğludur. İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir. Neslin devam edebilmesi için büyük zorluklar çeken ana ve baba, haklarının korunmasında ve iyilik yapılmada en önce gelenlerin başındadır. Zira şanı yüce olan Allah-u Teala: “De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin…” Başka ayetlerde ise: “Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik.” “Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin.” “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir.” “Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya… iyilik edin.” Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere Cenab-ı Hakk, zatına ortak koşmaktan sonra en önemli işin ana-babaya itaat olduğunu belirmiştir.
Zira yaratılmış her şeyin kutbu vardır. Ana-baba ise yaratılmışların içinde en şerefli olan insanoğlunun kutbudur. Toplumun en küçük birimi olan ailenin temel direği olan iki kutbun etrafında yuvadaki her şey döner, ona dolanır ve ona dönüşür. Onlar ise, kutup yıldızı gibi hep kendi çevrelerinde döner ve ucu gökler ötesi bir yörüngede yol alır. Anneler;sevgi ve muhabbeti temsil ederlerken, babalar; destek ve gücüifade eder. Bu iki kutbun, Allah-u Teala katındaki kıymetini iyi bilen Alemlerin sultanı sallallahu aleyhi ve sellemefendimiz sahabe-i kiramın bu konudaki bilgi ve donanımını geliştirmeyi en önemli görevlerden bir olarak görmüştür.
Ebu Bekr Nufey b. Haris radiyallahu anhdan şöyle rivâyetolunmuştur: “(Bir kere) Nebî (Ashâb`a) üç defa: “Büyük günahların en büyüğünü size bildireyim mi?” buyurdu. Ashab: “Evet bildir, yâ Resulullah!” dediler. Resûlullah: “Allah’a şirktir, anaya babaya ezâdır” buyurdu. (Sonra) dayanmakta iken doğrulup oturdu. Hemen: “İyi dinleyin, bir de: yalan yere şahâdettir” buyurdu. Resulullah bu sözü durmayıp tekrâr ediyordu. (O derece tekrarladı ki) hattâ biz (Resûl-i Ekrem’e acıyarak) keşke sussa, diyorduk.”
Günahlar, verdiği zararların tekrar etmesi sebebiyle büyür ve sahibi için Cehennem’e götürücü bir yük olur. Ebeveyne itaatsizliğin en büyük günahlardan sayılması, onlara karşı olduğunca şefkatli davranmayı ve emirlerine itaati teşvik etmektedir. Ebeveyne itaatsizliğin, şirkle aynı kategoride incelenmesi anne babaya verilen önemi açıkça belirtilmiştir.
Abdurrahman b. Mesud radiyallahu anh şöyle demiştir: “Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e: "Amellerin hangisi Allâh’a daha sevgilidir?" diye sordum. "Vaktinde (kılınan) namaz." buyurdu. "Sonra hangisi?" dedim. “Anababaya iyilik etmektir.” buyurdu. "Sonra hangisi? dedim. “Allah yolunda cihad.” buyurdu.”
Allah-u Teala, ana ve babaya duyulması gereken saygı ve iyiliği daha da ileri bir noktaya getirerek: “Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir.” buyurmuştur.
Bu tavsiye bütün insan cinsine aittir. İnsanın insanlığı esasına dayanır. Bu tavsiyeyi yerine getirmek için insanlığından öte hiçbir sıfata ihtiyacı yoktur. Bu tavsiye her türlü şart ve kayıttan uzak mutlak manada iyi davranmak hususundadır. Anne ve babalık vasfı bi zatihi başka sıfatlara bırakmaksızın iyi davranmayı gerektirir. Bu tavsiye insanoğlunun yaratıcıcısından sadır olmaktadır ve sadece insanoğluna mahsustur.
Ayet-i celilede en göze çarpıcı ifade “…sakın onlara "öf" bile deme…” emr-i ilahiyesidir. Zira Allah-u Teala kötü sözlerin en alt derecesi olan “Öf” demelerine bile karşı çıkmaktadır. Kaldı ki zamanımızda nice insanlar anne ve babalarına bu sözü aratacak ne kadar ağır kelimeler kullanırlar. Anne ve babaya karşı ağza alınmayacak derecede kötü sözler sarf eden evlat, Allah-u Teala’nın “...İkisine de tatlı ve güzel söz söyle…” emr-i ilahiyesini hatırından hiç çıkarmamalıdır.
Yukarıda geçen ayet-i celilelerde belirtmiştik ana-baba saygısı ve onlara itaat Allah-u Teala’ya itaatten sonra gelmektedir. Nice namazlarını kılıp, oruçlarını tutan, defalarca hacca gitmekle insanlar üzerinde üstünlüğüne deliller getirenler bu ayet-i celilenin hükmüne uymazlarsa akıbetleri çok hazin olacaklardır.
Ebu Hureyre radiyallahu anhudan, Resulullah sallallahualeyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ana-babasının veya onların birinin ihtiyarlık zamanına yetişip de(Bunlara gereken hürmette bulunmaması sebebiyle) Cennete giremeyen kimsenin burnu yere sürülsün.” Resulullah bu sözü üç kere tekrarlamıştır.
Hadis-i şerif ana-babaya itaati teşvik etmekte ve bunun sevabının büyük olduğunu bildirmektedir. Anne ve babaya özellikle ihtiyarladıkları zaman nafakalarını vermek ve hizmetlerinde bulunmak gibi taatlar, Cennete girmeye sebep olur. Zira onlar bu anda hizmete daha muhtaçtırlar. Çalışarak kendi işlerini kendileri göremeyeceklerinden, evlatlarının yardım ve hizmetlerini daha fazla beklerler. Küçüklüklerinde yedirip yetiştirdikleri evlatlarının, ihtiyarladıkları zaman yardımlarına koşmamaları kendilerini çok üzer, evlatlar içinde büyük nankörlük olur. İşte böyle vefasız bir hareketin sonucu da Cennet nimetlerinden mahrumiyetle cezalandırmak olur.
Hz. Musa aleyhisselam bir gün Tur-i Sina’da Rabbi ile kelamda iken, Allah celle celaluhu: “Ya Musa! İster misin cennetteki refikini yani arkadaşını sana dünyada iken tanıtayım” diyerek hitap eder. Musa aleyhisselam da: “İsterim ya Rab” der. “Git filanca şehre, şu isimde, şu cisimde, şu mahalde bir kasap var. İşte o kasap cennette seninle beraberdir. Kusurları çoktur ama anasına yaptığı hizmetten dolayı, anasının ona ettiği duayı kabul ettim. Ona bu mevkii, bu dereceyi layık gördüm. Anasının yaptığı dua ile, bu mertebeye erdi. Cennette senin refikin oldu” der. Musaaleyhisselam o şehre varıp mezkur kasabı bulur. Kendisini tanıtmaksızın Allah misafiri olduğunu söyler. Kendisini bir akşamlık misafir etmesini rica eder. Kasap kabul eder. Akşam üstü Musa aleyhisselamı yanına alıp, zembilini sırtına vurur. Akşam için tedariki görüp kasabın evine yollanırlar. Kasap evine gelip kapıyı açar, Hz. Musa’yı alır, evin en temiz odasına yerleştirir. “Merhaba Allah misafiri, hoş geldin” der. Sonra ilave eder: “Ey Allah misafiri, beni hoş gör. Bana biraz müsaade et. Bizim evde senden evvel eski bir misafir daha var. Onun hizmetini göreyim, sonra size hizmet ederim” der. Tavana bağlı bir salıncağı indirir. İçinde eli, ayağı tutmaz, ihtiyarlıktan oturamayacak derecede zayıf bir kadın vardır. Onun emzikteki bir çocuk gibi altını temizler, getirdiği yiyeceklerden bir kısmı ile besler, elini öper, saçını koklar. Tekrar yerine yatırır. İhtiyar bir şeyler mırıldanır. Kasap: “Amin” der. Hz. Musa bu sözlerden bir şey anlayamaz yani ihtiyarın sesini duyamaz. Sonra gelir, Hz. Musa’nın hizmeti ile meşgul olur. Hz. Musa kasaba sorar: “Bu ihtiyar kadın kimdir?” Kasap cevap verir: “Anamdır. Başımın tacı, gönlümün ilacıdır. Derdime derman, yarama merhemdir. Misafirimdir, ona hizmet etmekten zevk duyarım” der. “Sana bir şeyler söyledi. Af edersin, ben duyamadım dua mı etti?”diye sorunca: “Evet her annenin evladına dua ettiği gibi dua etti. Olacak şey değil ama ana bu, evladına layık görür” der. “Ne diye dua ediyor sana?” “Olacak şey değil, ben bir kasabım. Günahkâr avamdan biriyim. Her gün bana; Evladım! Allah seni Hz. Musa ile cennette refik etsin, diye dua eder. Olacak iş mi bu? Musa (a.s) kim, ben kimim” der. Hz. Musa aleyhisselam: “Müjde olsun sana ey kasap kardeş. Ananın duası kabul oldu. Ben Musa peygamberim. Sende cennette benim refikimsin” der.
İşte Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadis-i şerifinin hakikati budur. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem anne ve babasına itaat edilmesini emretmesi yanında,onlara sövenleri de bildiği için, Allahu Teala’nın insanoğluna emri ilahiyesini en iyi değerlendiren ve yaşayan olması hasebiyle de bu gibi davranışta bulunanları ikaz ederekAbdullah b. Amr b. As radiyallahu anhdan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Bir kere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem“Büyük günahların en büyüğünden birisi, kişinin anasına, babasına lânet etmesidir.” Mecliste bulunanlar tarafından:“Yâ Resulullah! Kişi anasına, babasına nasıl söver?” Diye soruldu. Resûl-i Ekrem “O kimse birisinin babasına söver, o da (bi`l-mukabele) onun babasına söver, yine o kişi birisinin anasına söver, o da (bi`l-mukabele) onun anasına söver” buyurdu.”
Hadis-i şerif, Ebeveyne itaatsizliğin haram olduğu gibi onlara kötü söz söylemenin, sövmenin de haram ve büyük günahlardan olduğuna delildir. Lanet okumak, sövmek,hakaret edici sözler söylemek, bir Müslüman’a karşı günah olduğu gibi ebeveyne karşı olursa büyük günahlardan olmaktadır. Bu işleri yapanların cezası da çetin olacaktır.
İmam Nevevi rahmetullahi aleyh “Bu hadiste ebeveyne kötü söz söyletici vesilelerin de haramlığına delil vardır” der. Ebeveyne kötü söz getirmenin bir yolu da başkasının ebeveynine sövmektir. Karşılık olarak, o şahsın ebeveynine kötü söz geleceği için bu davranış kerih görülmüştür. Anne babaya kötü söz söylemenin akıbetini şu hadise ne güzel de anlatmaktadır: İmam Şarani kuddise sirruhu, Avam b. Havşeb’in yaşadığı bir olayı şöyle nakleder: “Ben Nişabur’da kabristana yakın bir evde misafir bulunuyordum. Oturduğum yerden kabristanı görüyordum. Bir gün ikindiden sonra,mezara bakarken, bir mezarın yarılıp içinden bir adamın başını çıkardığını gördüm. Bu kimse üç kez, eşek gibi anırdıktan sonra, mezar tekrar üzerine kapandı. Oraya yakın bir evin önünde yaşlı bir kadının, yün taradığını ve büktüğünü görüyordum. Kadının biri bana: “Şu yün ören ihtiyar kadını görüyor musun?” diye sordu. Ben de “Evet görüyorum,kimdir, nesi var?” diye sordum. Kadın bana: “İşte şu mezarın içinde bulunanın annesidir” dedi. Kadına: “Peki bunların durumu nedir?” dediğimde kadın: “Bu mezarda bulunan kimse gece gündüz içki içer, anası ona: “Ey Evladım,Allah’tan kork, ne vakte kadar içki içeceksin?” dediğinde:“Sen, bir eşek gibi anırdığın vakit ben bu içkiyi bırakırım” diye cevap verirdi. Bir gün ikindiden sonra öldü ve oraya gömüldü. İşte görüp duyduğun gibi, her gün ikindiden sonra mezar yarılarak açılır, başını çıkararak üç kez eşek gibi anırır,tekrar mezar üzerine kapanır” diye anlatmıştır.”
Allah’ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, anne ve babaya yapılan hizmeti cihaddan da üstün görür. Abdullah b. Amr b. As radiyallahu anhın şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Bir kere Nebî sallallahu aleyhi ve selleme bir kişi geldi de ondan cihâd(a gitmesi) hususunda izin istedi. Resûlullah da:“Anan, baban sağ mıdır?” diye sordu. O: “Evet!” diye tasdik etti. Resulullah: “Şu hâlde sen (ibtidâ) onların rızasına çalış!” buyurdu.” Buhari ve Müslim’in kaydettiği diğer bir rivayete göre, gelen adam cihad için izin isteyince, Resulullahsallallahu aleyhi ve sellem sordu “Ana-babandan sağ olan var mı?” adam: “Evet” deyince, Resulullah “Senin cihadın onların yanında bulunmandır.” buyurdu.
Hadis-i şerif, ana ve babaya itaatin şiddetle lüzumuna,haklarının büyüklüğüne, onlara itaatten dolayı kazanılacak sevabın çokluğuna işaret etmektedir. Hadiste ebeveyne itaat,cihaddan önce gelmektedir. Çünkü ana babaya iyilik farz-ı ayın, cihad farz-ı kifayettir. Tabii bu hüküm bir grubun cihada gitmesi ile, mesele hallolunacak durum içindir. Genelin katılımı zaruri olunca o zaman cihad farz-ı ayın olur. Herkesin iştirak etmesi gerekir.
İşte, ana-baba hakkı ve uyulması gereken edebi anlatmaya çalıştık. Zamanımızda insanlar bu ulvi varlıkları anmak ve hatırlamayı sadece senenin bir gününe hapsetmişler, sanki Allah-u Teala, ana-baba diğer günleri onlardan izale etmiş gibi davranmaları, Müslümanların da onlara uymaları çok garip bir durumdur. Öyleyse Müslüman’ın yapması gereken; ebeveynlerine hürmet, saygı ve itaati senenin bir gününe değil, her gününe yaymaktır. Hatta bu andan itibaren bu hukuku öğrenen herkesin ebeveynlerini ziyaret etmeleri,onların rızasını kazanmayı taleb etmeleri gerekmektedir. İşte tasavvuf budur.
و آخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين الفاتحة
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder