أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم
اَلْحَمْدُ لله رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَىاٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ
سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَادُ الْكَرِيمُ
سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِىيَفْقَهُوا قَوْلِى
NEFİS HİLELERİ VE TEZKİYESİ (TERBİYESİ)
Allah Teâlâ Kurân-ı Kerîmde bizleri kendisine kulluk etmemiz, hangimizin daha güzel amel ettiğini ve sabredenleri ortaya çıkarmak için yarattığını beyan etmektedir. Bizler bu dünyaya kulluk ve imtihan için geldik. Ancak imtihan öyle sanıldığı gibi kolay bir imtihan değil. İşin içerisinde insana durmadan kötülüğü emreden bir nefis, sürekli sinsice vesvese veren şeytan, dünyanın süsü ve cazibesi, şeytan sıfatlarına sahip zulmeden kötü insanlar vardır. Bütün bunları aşmak ve Allah Teala’ya güzel bir kul olmak elbette o kadar kolay değil. Bu engelleri tanımak ve nasıl baş edebileceğini öğrenmek gerekir. Bu engebelerin en zoru da kuşkusuz nefistir. Nefsi terbiye etme yoluna niyetlenmek için önce yolu bilen, nefsini tezkiye etmiş İslam âlimlerine ve velilere uymak, onların tavsiyelerini yerine getirmek gerekir.
Tasavvuf yolunun büyükleri öncelikle insanın kendi nefsini tanıması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu sebeple kul, öncelikle nefsinin noksan, aciz, muhtaç olduğunu, Onu yaratan ve yaşatan yüce Allah’ın azametini, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ve bütün kemal sıfatlara sahip olduğunu iyice idrak etmelidir ki Hak Teâlâ’yı gücü nispetinde tanısın ve ona kulluk etsin.
İmam Gazali kuddise sirruhu bizlere nefsi şöyle anlatır; “Nefis, iç düşmandır. Nefis insanın bünyesinde bulunan bir düşmandır. Eğer hırsız evin içinden olursa içerden kuracağı tuzaklar daha etkili ve zararı daha büyük olur. Eğer ilk yaratılıştan kıyamet gününe kadar işlenen fitne, kötülük, kabahat, rezalet, günah ve kötülüklere şöyle bir bakarsan, bunların hepsinin nefisten kaynaklandığını görürsün. Bunlar ya doğrudan doğruya nefisten kaynaklanmıştır ya da onun yardımı ve desteğiyle işlenmiştir. Nefis zararlı olmasına rağmen onsuz olmaz. Bu durumda onu terbiye etmeli, hayırlı işlerini yapabilecek kadar güçlendirmeli; haddi aşmaması için de zayıf bırakmalı ve hapsetmelisin. Yani sen, tedavisi çok zor ve hassas bir konu ile karşı karşıyasın.
Her gün gözlerinle müşahede ettiğin nefsin çirkin halleri ve kötülüklere düşkünlüğü, ona karşı dikkatli olman için sana kafidir. Nefis, şehevi duyguları kabardığı zaman bir hayvan, öfkelendiği zaman yırtıcı bir kaplandır. Bir bela ve musibete uğradığı zaman (feryat eden) küçük bir çocuk, bolluk ve nimet içinde iken bir firavun kesilir. Aç kalınca kendinden geçip miskinleşen nefis, tok olunca büyük bir bozguncu oluverir. Onu doyurduğun zaman şımarır ve keyfi yerindedir. Aç bırakınca feryadı basıp tasalanmaya başlar.”
Nefis hakkında salihlerin şu sözleri çok yerindedir: “Bu nefsin kötülük ve cehaletlerinden biri de şudur: Bir günaha yöneldiği zaman veya arzuları galeyana geldiği anda, onu bu hareketinden vazgeçirmek için Allah Teala ile, Rasulullahsallallahu aleyhi ve sellem ile, diğer peygamberler ile, Allah'ın kitabı ile, Allah'ın salih kulları ile korkutsan; öleceğini, kabre gireceğini söylesen, kıyametin, cennet ve cehennemin varlığını hatırlatsan da asla yöneldiği günahı ve şehveti terk edip sana uymaz. Onun bayağılını ve cehaletini anlaman için ekmeğini birazcık kısman yeterlidir; o zaman sakinleşir ve serkeşliğini bırakır. Gerçekten bu nefis, onu yaratan ve onu herkesten iyi tanıyan Rabbimizin “Rabbimin merhamet edip korudukları hariç şüphesiz nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder” buyurduğu gibidir. Akıllı kimseler için bu kadar uyarı yeter.”
Hadisi şerifte nefsin tehlikesini ifade etmek için şöyle buyrulmuştur; “Beni göz açıp kapayıncaya kadar, hattâ ondan daha az bir zaman bile nefsimle baş başa bırakma.” Âmin...
Lokman aleyhisselam oğluna şöyle nasihat eder: “Oğulcuğum! Seni ilk önce nefsin hususunda uyarırım. Çünkü her nefsin mutlaka şehvet (arzu) ve zararlı istekleri vardır. Şayet nefsin arzu ve isteklerini yerine getirirsen, nefs bunların devam etmesini ve daha başkalarını da ister. Kuşkusuz şehvet, ateşin çakmak taşında gizli olduğu gibi kalpte gizlidir. Eğer taş çakılırsa kıvılcım çıkar, çakılmazsa ateş gizli kalır.
Yüce Mevlâ’mız Şems suresinde tam yedi defa bazı varlıklar üzerine yemin ettikten sonra “Muhakkak nefsini kötülüklerden (maddi manevi kirlerden) arındıran felaha/kurtuluşa erer. Onu kötülüklere gömen de ziyana uğrar” buyurmaktadır. Kurtuluşun bu azgın, kusurlu nefsi tezkiye etmekte, kötülüklerden arındırmada olduğunu haber verir. Kendisini kötülüklerden arındırıp mutmain olan nefis ve güzel sıfatlara sahip olan kimseler hakkında ise “Ey mutmain olmuş (huzura kavuşmuş) nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (Seçkin, iyi) kullarımın arasına katıl ve cennetime gir” buyurarak nefsini tezkiye ve terbiye edip mutmain makamına ulaşanlara rızasını ve cennetini müjdeler.
İmam Rabbânî kuddise sırruhû buyuruyor:“Peygamberlerin gönderilmesi, kitapların indirilmesi ve dinin emrettiği yükümlülüklerden maksat, Mevlâ Teâlâ’ya düşmanlık etmek için var olan ve kötülüğü emreden nefsin arzularını ortadan kaldırmaktır. Binaenaleyh nefsin arzularını kırmak da dinin hükümlerini yerine getirmeye bağlıdır. Seyrü sülükten, tasavvuf yoluna girmekten maksatta nefs-i emmâreyiarındırmak suretiyle nefsin arzulardan kaynaklanan bâtıl ilâhlara kulluk etmekten kurtulmak. Dinin kurallarının severek yapılmasını sağlamak, nefs-i emmâreden kaynaklanan zorlukları ortadan kaldırmaktır. Ayrıca nefsin mutmain olmasına bağlı olan hakiki imana ulaşmak, gerçek mâbudolan Allah Teâlâ’dan başkasına yönelmemek ve dine veya dünyaya ait hiçbir amacı ve gayeyi O’na tercih etmemektir.”
Büyüklerin ifadelerine göre, nefsin terbiyesi, göz, kulak, el gibi azaları yasak işlerden uzak tutmakla yani takva ilemümkündür. Azaları yasak işlerden tutmak ise kalbin ıslahı iledir. Kalbin ıslahı ise zikirledir. Çünkü zikir kalbi, ayağımıza pranga olan dünya sevgisinden kurtarıp, ahiret sevgisine bağlar. Ayrıca zikir nefsi zayıflatır, günaha meyletmeye mecal bırakmaz. Hem de zikir, nefsi ayartan şeytanı kovar. Virdimize dikkat etmemiz gerek.
Hizmet güzel ve hayırlı bir amel olduğu gibi, zikirle ve şuurlar yapılırsa kişiye fiilen nefsi ezen bir terbiye yöntemidir. Gavs-ı Sânî hazretleri kuddise sirruhu buyurdular ki: “İnsanlara hizmet ve iyilik etmek isteyen kimse, kendi nefsini ıslah etsin yeter. Nefsini ıslah etmeyen kimse, insanlara gerçek faydayı veremez. Sâdatlar, nefislerini ıslah edip istikamet üzere gittiklerinden, insanların hidayetine ve ebedi saadetine vesile olmaktadırlar.”
İmam Gazali kuddise sirruhu, nefis terbiyesinin takva ile, yani sakınılması gerekenlerden nefsi uzak tutmak ile olduğunu ifade eder ve şöyle der; “Ayrıca bilmen gereken temel bir konu daha var. İbadet iki kısımdan oluşur: Birinci kısmı yapılması gerekenler. Her türlü taat ve ibadetlerdir. İkinci kısmı dakaçınılması gerekenler. Her türlü günah ve kötülüklerdir. Buna aynı zamanda takva denir. İbadet hayatına yeni başlamış kimseler, ibadette başlangıç mertebesi olan yapılması gerekenlere yönelirler. Bütün gayretlerini gündüzleri oruç tutmaya, geceleri namaz kılmaya vb. ibadetleri yapmaya ayırırlar. İbadet yolunda mesafe almış ve ileri derecelere ulaşmış basiret sahibi abidler ise (özellikle), ikinci kısımla, yani sakınılması gerekenlerle meşgul olurlar. Bütün gayretleriyle kalplerini Allah'tan başkasına meylettirmemeye, midelerini fazla şeylerle doldurmamaya, dillerini lüzumsuz sözlerden korumaya, gözlerini kendilerini ilgilendirmeyen şeylerden sakındırmaya çalışırlar. (Önce haramlardan sonra haramlara götürecek mekruhlardan, hata mubahlardan sakınırlar.)”
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: “İnsanda kötü vasıfları toplayan nefsle cihad etmek, onu kırmak gerekir. Hadis-i şerifte, “Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir” buyuruldu. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir savaştan dönünce de “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” buyurdu. Ashab-ı Kiram, “Ya Resulallah büyük cihad nedir?” diye sual edince, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Nefsle cihaddır”buyurdu. Kuşkusuz sen nefsini kırmadıkça, onun arzularını yok etmedikçe, gerçek manada nefsini (manen) diriltemezsin, canlandıramazsın. Yani; dünyevî şeylerden yüz çevirmedikçe, onların sevgisini yok etmedikçe ahiret hayatını kazanmak için nefsini canlandırıp harekete geçiremezsin. Allah Teâlâ’nın dışındaki her şeyin sevgisini (kalbinde) öldürmedikçe, yok etmedikçe onun için dirilemezsin, (ona hakkıyla yönelip onun için salih ameller yapamazsın). Bu nedenle Yahya b. Muazkuddise sirruhu: “Her kim nefsini ezerek, terbiye ederek yüce Allah’a yaklaşırsa, Hak Teâlâ onu (nefsinin şerrinden ve diğer kötülüklerden) muhafaza eder. Bu hale ulaşmak ise, ancak şehvetini, nefsinin arzularını men etmekle, nefsin hoşuna gitmeyen (ibadet ve taat vb.) şeyleri ona yüklemekle, yaptırmakla mümkündür. Zira nefis Hakk’ı sevmez ve onunla ülfet etmez.”
Rabbimiz bizleri nefsin ve şeytanın hilelerinden muhafaza eylesin. Saadati kiram efendilerimizin reçetelerine uyup, dünyevi heva ve heveslerden yüz çevirip hakka yönelmeyi ve salih ameller işlemeyi cümlemize nasip eylesin, âmin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder